Öğretmenlerimizde ‘Mahmut Hoca’nın özelliklerini aradık, her birini onunla kıyasladık.
‘YaÅŸar Usta’nın nutuÄŸunu aÄŸzımız açık, gözümüz yaÅŸlı dinledik.
‘Rıza’da babamızın yansımasını gördük.
Pazar satıcılarını ‘DerviÅŸ’ ile turÅŸuyu ise ‘Kazım Efendi’ ile özdeÅŸleÅŸtirdik.
Canlandırdığı bütün karakterlere hayran kaldık, bizden biri gibi görüp evimizin bir üyesi olarak kabul ettik.
Münir Özkul…
2018’de 93 yaşındayken Türk sinemasının efsanesi, 5 kuÅŸağı da aynı hisle etkileyen biri olarak aramızdan ayrılan Münir Özkul, 5 Ocak’ta vefatının 3’üncü yılında anılacak.
Işıltılı bir kariyer, milyonlarca seven, geniÅŸ bir nüfuz, kadim dostlar ve birçok yaren… Bunlar Münir Özkul’un hayatının aydınlık yüzüydü.
Gel gör ki hayatının özlemler, ukdeler ve pişmanlıkların oluşturduğu huzursuzluk ile geçim sıkıntısıyla bezeli gizli yüzü de vardı.
‘Haftanın Portresi’nde Münir Özkul’un hayatının hepimizin bildiÄŸi aydınlık yüzünde olanların yanı sıra görülmeyen / görülemeyen gizli yüzünde neler olduÄŸunu okuyacaksınız.
* Ertem EÄŸilmez’e ne diyerek Türk sinemasının temel direklerinden biri olan Arzu Filmi, nasıl kurdurduÄŸunu…
* BaÅŸarısında en önemli etmenlerin neler olduÄŸunu…
* Hangi özellikleriyle 5 kuÅŸağın da sevdiÄŸini ve hayranlık duyduÄŸunu…
* Onca filmde ve tiyatro oyununda rol almasına raÄŸmen neden geçim sıkıntısı yaÅŸadığını, evini ‘jübile’ baÅŸlığı altında düzenlenen yardım gecesinde elde edilen gelirle 70 yaşında aldığını…
* Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne 13 kez girip çıktığını…
* Huzursuzluğunun kaynağının inançsızlık olduğunun farkına varıp iman ettiğini...
15 AÄŸustos 1925’te doÄŸan Münir Özkul, 15 yaşına kadar dedesi gibi paÅŸa olması adına yetiÅŸtirildi.
15 yaşında tiyatroya merak salınca, paşa olma fikrinden uzaklaşması, anne ve babasını çok üzse de kararından vazgeçmedi.
Annesinin ve babasının baÅŸarılarını görememesi Münir Özkul’un içinde hep ukde kaldı.
Öyle ki bu durum ileri yaşlarda zaman zaman bunalımlara girmesine neden oldu.
EFSANEVİ ARZU FİLMİ KURDURDU
1949’da Münir Özkul, çocukluk arkadaşı Sırrı Gültekin‘in yönetmen yardımcısı olduÄŸu ‘Vatan ve Namık Kemal’ adlı filmin setine gitti.
Filmin yönetmenleri; Cahide Sonku, Münir Hayri Egeli ve Talat Artemel.
O gün figüranlardan biri sete gelmeyince Sırrı Gültekin’in bir üniforma giydirip kameranın karşısına geçirdiÄŸi Münir Özkul’un sinema kariyeri ‘Soldan sekizinci asker’ rolüyle baÅŸladı. Hem arkadaşının ricasını kırmamak hem de hoÅŸ bir anı olacağı düşüncesiyle baÅŸladığı sinema kariyerinde izleyicilerin nazarında özel bir yere sahip olacağından henüz haberi yoktu.
Münir Özkul’un o özel yere sahip olmasında şüphesiz Ertem EÄŸilmez‘in büyük payı bulunuyor. O EÄŸilmez ki Münir Özkul’un o günkü dost tavsiyesiyle çıktığı yolda Türk sinemasının efsane filmlerine imza attı.
Ertem Eğilmez, önce tıp sonra da iktisat okudu. Öğrencilik hayatının sonrasında giriştiği 18 farklı işte başarılı olamayarak sermayeyi kediye yükledi.
Battığı iÅŸlerden biri Tef Dergisi’nin yayımcılığıydı.
Her ne kadar iflas etmiÅŸ olsa da bu dergi, Ertem EÄŸilmez’in kaderini deÄŸiÅŸtirirken Türk sinemasının temel direklerinden biri oldu. Çünkü EÄŸilmez, Münir Özkul ile Tef Dergisi’nin yayımcılığını yaptığı sırada tanıştı.
Ertem EÄŸilmez ile Münir Özkul, bir gün yolda yürürken karşılarına bir film seti çıkar. EÄŸilmez der ki; “Ne güzel bir iÅŸ bu. Adam, rayın üzerinde gelip gidiyor. Böyle keyifli iÅŸi ben de yapacağım.”
Ertem EÄŸilmez, cidden de dediÄŸini yaparak kısa bir süre sonra Efe Film’i kurdu. Münir Özkul’a da “Senin tanıdıkların vardır. Birkaç oyuncu bul da film çekelim” dedi. EÄŸilmez, Özkul’un aracılığıyla kadrosu kurulan filmlerle sinema kariyerine baÅŸladı.
Ertem EÄŸilmez, yönetmeni ve yapımcısı olduÄŸu 1966 yapımı ‘Bir Millet Uyanıyor’, tarihsel filmler dalında Altın Portakal kazansa da Efe Film’in kâr edememesi üzerine ÅŸirketi kapattı.
Münir Özkul, bunun üzerine Ertem EÄŸilmez’e ÅŸunları söyledi; “Bak Ertem, bu iÅŸ böyle yürümez. Daha önce 18 tane meslekte batıp kaçtın. Bir iÅŸ bata bata öğrenilir. Bu kez kaçma, gel yeni bir ÅŸirket kur. Eminim baÅŸarılı olacaksın.”
Ertem EÄŸilmez, öngörülerine, deneyimine ve nüfuzuna oldukça güvendiÄŸi Münir Özkul’un tavsiyesine kulak asarak Arzu Film’i kurdu.
O Arzu Film ki filmleri 5 kuşak tarafından defalarca izlenen, buna rağmen bıkılmayan, Türk sinemasının lokomotif şirketlerinden biri oldu.
GEÇİNEBİLMEK İÇİN BABA YADİGARI TABLOYU SATTI
Münir Özkul, özel oyuncu olarak seçkin bir konum elde etmesinde doğallığının zemininde yeşeren yeteneğini 5 adamdan edindiği öğretilerle harmanlamasının payı büyüktü.
O 5 adam;
* Muhsin ErtuÄŸrul
* Ferdi Tayfur (Yönetmen ve seslendirmen)
* Haldun Dormen
* Sadık Şendil
* Şakir Eczacıbaşı
BaÅŸarısını ÅŸu sözlerle dile getirmiÅŸti; “Sinemada da tiyatroda da yalnız duygularımla oynadım. YaÅŸadım da… Seyirciye olan yakınlığım oradan. Beni hep kendileri gibi gördüler. Seyirci zaten bunu istiyor; kendi gibi birini görmek, yaÅŸamını onunla paylaÅŸmak. YaÅŸamda da oyunculukta da yalnız duygularımın peÅŸinden gittim. İnsan hep baÅŸka bir insanı oynuyor yaÅŸamda da. Tiyatro ve sinema yaÅŸamdaki oyunların daha arıtılmış ÅŸekli, günlük kliÅŸelerde arınmış ÅŸekli. İşte ben hep yaÅŸamla sanatımı birleÅŸtirmeye çalıştım. BildiÄŸim tek oyunculuk yönü, yaÅŸadığım gibi oynamak oldu.”
Münir Özkul, baÅŸarılıydı, Arzu Film’in yapımlarıyla şöhretini memleket çapında geniÅŸletti. ‘Hababam Sınıfı’ serilerinin ‘Mahmut Hoca’ karakteriyle efsanevi bir oyuncu haline geldi.
Ne var ki hayatı ‘Dışı seni, içi beni yakar’ kıvamındaydı.
Hayatı, başarısı ve şöhretiyle paralel sürmüyordu.
1995 Adana Film Festivali…
Onur ödüllerinin dağıtılacağı gün sinema salonunun sahnesinin önünde bekliyorum.
Münir Özkul, ‘YaÅŸam Boyu Onur Ödülü’ almak üzere eÅŸi Umman Hanım’ın kolunda salona girip sahne önündeki koltuklardan birine oturdu.
Hemen Umman Hanım’a yaklaşıp “Münir Hocam ile biraz konuÅŸabilir miyim?” dedim.
Umman Hanım, “Åžimdi olmasın, pek halsiz” diye cevap verdi.
O sırada Münir Özkul, başını yana çevirip bana baktı. Ben de “Öpeyim hocam” diyerek eline uzanıp öptüm.
Sohbet edemedim, röportaj yapamadım ama elini öpmek gerçekten bana ayrıcalıklı olduğumu hissettirmişti.
Ne de olsa ülkedeki bütün hanelerde olduğu gibi bizim evin de özel bir parçası, ailemizin üyesiydi.
AkÅŸam olduÄŸunda birkaç YeÅŸilçam oyuncusuyla sohbet ederken içlerinden biri konuyu yaÅŸadıkları geçim sıkıntısına getirip Münir Özkul’u örnekledi; “Vay bizim halimize. Münir AÄŸabey, dakikalarca ayakta alkışlandı. Kimse bilmez ama ne derdi olduÄŸunu. Nasıl bir geçim sıkıntısı yaÅŸadığını.”
İçlerinden diÄŸeri karşılık verdi; “Öyle öyle”…
Oldukça ÅŸaşırıp sormuÅŸtum; “Sizler o kadar filmde rol aldınız. Keza Münir Özkul da öyle. Nasıl olur da geçim sıkıntısı yaÅŸarsınız?”
Cevap ÅŸuydu; “O kadar filmde rol aldık ama birikim yapacak kadar para kazanamadık.”
Ben “Kumar mı oynadınız, çapkınlık mı yaptınız, çok mu lüks yaÅŸadınız” ÅŸeklindeki soruları birbiri ardına sıralayınca içlerinden biri “Bay Çalışkan, gazeteci tırnaklarını çıkardın ortaya. Beni tırmalamadan ben kalkayım” diyerek odasına çıktı.
İçlerinden biri “Sen, bu meslekte daha yenisin. Daha nice YeÅŸilçam oyuncusunun hiç de sanıldığı gibi zengin olmadığını göreceksin” dedi.
Nitekim görmem uzun sürmedi.
Aynı yıl içinde YeÅŸilçam oyuncularının yaÅŸadığı geçim sıkıntısını Aliye Rona‘nın evine gittiÄŸimde daha iyi kavrayabilmiÅŸtim.
Keza Kadir Savun’un evine gittiÄŸimde de…
Yeşilçam oyuncularıyla yaptığım röportajlarda dünya rekoru ölçüsünde çok sayıda filmde rol almalarına rağmen birikim yapacak kadar para kazanamadıklarını, oyunculuk ücretleriyle ancak günü kurtarabildiklerini öğrenmek oldukça şaşırtıcıydı.
Münir Özkul da günü kurtarabilecek kadar para kazananlardan.
Hatta babasından kalan tek mal varlığı olan tabloyu satıp onun faizi ve emekli maaşıyla kıt kanaat geçiniyordu.
Üstelik tabloyu satmak zorunda kaldığında kariyerinin altın yılını bile geçmişti.
Öyle ki Münir Özkul, evini ancak 70 yaşında alabildi.
1 Nisan 1996’da Atatürk Kültür Merkezi’nde jübile kıvamında bir gece düzenlendi. Cihangir’deki evini o organizasyonda elde edilen gelirle alabildi.
2018’de evi Ferhan Åžensoy’un aldığına dair çıkan söylentileri kızı Güner Özkul, şöyle yalanlamıştı; “Babam o evi 70 yaşındayken AKM’de düzenlenen jübile gecesinden elde edilen gelirle aldı. O dönem Kemal Sunal ve Müjdat Gezen babama ‘Sen bu parayı harcarsın. Biz bunu bankaya yatırıp üzerine bloke koyduracağız. Ev bulduÄŸunda paranı alırsın’ demiÅŸ. O ev öyle alındı. Babam Ferhan Åžensoy’un yanında çalışıyordu. Ferhan AÄŸabey, borçlarına yardım etmiÅŸtir mutlaka. Çünkü yufka yürekli bir adam ama ev aldığı iddiası asılsız. Babamın tedavi gördüğü hastaneler ücret almadı. Eski eÅŸiyle ailesi yardım etti, ben ve eÅŸim de elimizden geleni yaptık.”Â
Elbette içkiye olan düşkünlüğü ve parayı hiç önemsememesinin birikim yapamamasında önemli bir pay sahibi olduğunu düşünebiliriz ama ailelerimizin üyelerinden biri haline getirdiğimiz, Türk sinemasının temel direklerinden birinin geçim sıkıntısı yaşaması yine de tuhaf ve üzücüydü.
O HASTANEYE 13 KEZ GİRİP ÇIKTI
Münir Özkul, 13 kez Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne girip çıktı. Hani, halk arasında ‘Deliler hastanesi’ denilen hastane…
İçkiyle harmanlanan duygusallığın patlama yaptığı zamanlarda dinginleÅŸmek için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin kapısına dayanıp “Ben geldim” diyordu.
Birkaç ay kalıp tekrar işinin başına dönüyordu.
Işıltılı bir kariyere, büyük bir sevgiye ve saygıya mazhar olsa da röportajlarında söylediklerinden anladığımız kadarıyla yalnızlık çekiyordu. Ayrıca içinden bir türlü söküp atamadığı özlemleri, dertleri, ukdeleri vardı.
Bir röportajında oyuncu olmasını istemeyen annesiyle babasına “Üzülmeyin, bakın ne kadar baÅŸarılı oldum” diyememiÅŸ olmaktan dolayı duyduÄŸu üzüntüden söz etmiÅŸti. Belli ki annesiyle babasının yaÅŸadığı üzüntü, yıllarca içini kemirmiÅŸ, duygusallığının da etkisiyle ruhsal bir yıkıma neden olmuÅŸtu.
Durumu, bir seferinde şöyle izah etmiÅŸti; “Benim gibi toplumla güç anlaÅŸan insanlara ilgi duyarım. Bunun en sivri ve en tipik örneklerine meyhanelerde, akıl hastanelerinde ve sanat çevrelerinde rastlanır. Onun için akıl ve ruh hastanelerine karşı daima sempati duymuÅŸumdur. Akıl hastaneleri en özgür olduÄŸum, her ÅŸeyi objektif görebildiÄŸim tek yerdir. Orada rahata ererim. Kafam art arda gelen birçok problemi çözebilecek yapıda deÄŸildir. Orada bütün problemleri bir sıraya koyar ve çözümlerim. Hatta bir süre ziyaretçi bile kabul etmem.”
Haldun Taner, 1976’da yazdığı bir yazısında Münir Özkul’un bu durumunu şöyle yorumlamıştı; “Münir, geçirdiÄŸi rahatsızlıklar döneminde kendi ÅŸahsına dair birçok yeni ÅŸey öğrendi. BaÅŸkaları için maraz sayılan ÅŸizofreni eÄŸiliminin bir aktör için verimli bir yanı olduÄŸunu gördü. Münir aşırı, duygusal her aktör gibi zaman zaman umutsuzluk dönemlerine, depresyona girer.”
HİÇBİR ŞEY HUZUR VE DOYUM VERMİYORDU
Herkesi kendisine hayran bırakan Münir Özkul, iş bitiminde başka bir kişiliğe bürünüyor, sanki ruhunu kirleten huzursuzluğu içkiyle yıkayıp temizlemek istiyordu.
Yıllarca süren bu çabanın beyhude olduÄŸunu anlaması sonucuda kendi ifadesiyle karanlık yıllardan çıkıp aydınlanma dönemine girdi. HuzursuzluÄŸunun nedenini de bir röportajında ‘İnançsızlık’ olarak açıkladı; “Huzursuzluk, tek kelimeyle inançsızlıkta. Çünkü inanacak hiçbir ÅŸeyim yoktu. Ben o zamanlar bugün inandığım ÅŸeyleri inkar etmek istiyordum. Çünkü, yine o zamanlar bize şöyle telkinler yapılıyordu; ‘Müspet kafalı olun. GörmediÄŸiniz ÅŸeylere inanmayın. Herkesin kafası ve bilinci var. Bunun için de anlamadığınız ÅŸeye inanmayın.’ Sonra ilkokul sıralarında da bu telkinleri destekleyen icraatlar yapıldı. Tam hatırlamıyorum, camiler mi kapatıldı, namaz mı yasaklandı, bir ÅŸeyler oldu yani… Ya da o zamanki biz gençlere mi öyle geldi bilemiyorum. Bütün bunların sonunda bizim kafamıza sokulan temel fikir şöyle oldu; ‘Dindarlık ve inanç sahibi olmak gericiliktir. İnançsızlık ise ilericiliktir. Bu da ne demektir pek derinlemesine anlamamıştık ama içimizde beliren sonuç, yorum oldu. Bunun tesiriyle hepimiz yavaÅŸ yavaÅŸ o yönde ve anlayışta yetiÅŸtik. İçkiler, bunalımlar ve hayatım kapkaranlık… Hiçbir ışık ve ümit yok… Ne şöhret, ne para ne diÄŸer zevkler hiçbiri beni ilgilendirmiyordu. UlaÅŸtığım hiçbir ÅŸey, huzur ve doyum vermiyordu. Psikolojik ve ÅŸahsi etkenlerin de rolü olmakla beraber, hep devam eden bir kapkaranlık bunalım devresi… Ve müthiÅŸ bir boÅŸluk… Sonradan eski yola dönmek isteyince, rüyalar görürüm, sesler duyarım. Hep böyle masalımsı bir hayat yaÅŸarım. Zaten genelde de duygusal bir insanım. Babamla rüyamda konuÅŸuyorum, filan… Åžimdiyse aşırı bir ÅŸekilde dine hatta ÅŸekle dönmek geliyor içimden…. Çünkü her ÅŸeye raÄŸmen bu yaşımda, o kadar kimsenin yapmayacağı dozda her zehirli ÅŸeyi kullandığım halde, vücuduma bir ÅŸey olamaması, hâlâ saÄŸlam oluÅŸu, Allah’ın bir lütfu gibi geliyor bana. Artık O’nun yolundayım, bir sene bu mesleÄŸi, her ÅŸeyi bırakmak ve sadece ibadet yapmak istiyorum. Diyecekler ki benim için “Biliyor musunuz, Münir gene oynatmış falan filan…” Anlayacağınız çevremden çekiniyorum. Desinler. Ben on küsur defa tımarhaneye girdim. Bunlar çok söylendi benim için. Korkunç bir raporumun da olduÄŸunu söylemek istiyorum. Gerçi Ramazan’daki mübarek günlerden sonra bir sene inÅŸallah, sadece düşünmek ve ibadet etmek ve çok mecbur olmadıkça çalışmamak istiyorum.”
Münir Özkul’un kendini iyi hissetmesinin baÅŸ etmeni, eÅŸi Umman Hanım’ın da yoÄŸun desteÄŸiyle içkiyi bırakması oldu. Bu konuda ÅŸunları söylemiÅŸti; “İçkiye ilk defa 13 yaşında özenmeye baÅŸladım. ÇocukluÄŸumda kendime model olarak hep içki içen tipleri seçtim. Bunda ailemin bana gösterdiÄŸi tüm sevgiye raÄŸmen mazbut bir aile çocuÄŸu olmam için yapılan baskıların etkisi de olabilir. Alkol bende baskıları kaldırdığı gibi kendime karşı olan güvensizlik duygusunu da yener. Bir de insanlarla zor anlaşıyorum. İçki bu konuda da bana yardımcı olurdu. Dünyaya yeniden gelsem ne içki ne uyuÅŸturucu madde hiçbirini kullanmam. Biliyorum ki hepsi insan saÄŸlığı için çok zararlı ÅŸeyler.“
Jübile gecesinde “Aktör dediÄŸin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu hoÅŸ kubbede bir hoÅŸ seda olarak kalır. Artık kendimiz yoÄŸuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır durur sabaha kadar. Gün aÄŸarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perdeee!” diyen Münir Özkul’un gönüllerde açtığı perde hiç kapanmıyor.
Â